Karakartal.com'un sevilen yazarı Eray Erdal ile sezon sonuna dair bir söyleşi yaptık.
Sn. Erdal 2009-2010 sezonunu hem genel olarak hem de Beşiktaş açısından kısaca nasıl değerlendirirsiniz? Beşiktaş açısından oldukça kısır ve sıkıntılı bir sezon geride kaldı. Cebinde önceki sezonun iki kupa kredisi bulunan Beşiktaş bunu sonuna kadar kullandı. Önümüzdeki sezon için artık mazeretleri kalmadı. Kısır sezonun faturasını sırasıyla önce Denizli’ye sonra futbolculara ve hepsinin üstünde olan yönetime çıkarabiliriz. Genel olarak baktığımızda ise Bursaspor’u canı gönülde tebrik etmek gerekiyor. Bir devrim yaptılar ama biliyorsunuz ki genelde devrimlerin arkasında görünmeyen gizli güçler vardır, bu güçlerin de desteğini alan Bursa mutlu sona ulaştı.
Gizler güçler dediniz, biraz açabilir misiniz? Bu konulara fazla girmek istemiyorum ama futbolu ve siyaseti biraz takip edenler ne demek istediğimi rahatlıkla anlayacaktır. Yalnız şunu söyleyeyim kast ettiğim gizli güçler kesinlikle bir şike ya da karalama anlamında değil, Bursa bazı yerlerden aldığı destek ile lobisini güçlü tutarak bu başarıya ulaştı.
Önceki yıllarda sezon öncesi değerlendirmeleriniz tahminleriniz oldukça başarılı idi, fakat bu sezon herkesin mutlak favori gördüğü Galatasaray’ın başarısızlığı harici tahminleriniz pek de tutmuş gibi görünmüyor. Aslında puan durumuna baktığınızda haklısınız. Sezon öncesi Fenerbahçe’yi Beşiktaş’ın tek rakibi olarak görmüş, Galatasaray’ın ise yarışın dışında kalacağını net bir şekilde söylemiştik. Sağ olsun Rijkaard bizi yanıltmadı ama Beşiktaş’ın yarışın içinde olabilmesi için mutlak bir 10 numara ihtiyacından bahsetmiştim, aranan kan Tabata ile denendi ama tutmadı. Tutmayınca da Beşiktaş için acı son kaçınılmaz oldu. Eğer Tabata tutsaydı ya da başka bir oyuncu olsaydı şuan için Beşiktaş hakkında çok farklı konuşuyor olabilirdik. Fenerbahçe’nin şampiyonluk tahminim de ise çok yanıldığımı düşünmüyorum. Bildiğiniz gibi Türkiye ligi üç takım arasında oynanan bir lig idi. Bir şampiyon tahmini yaparken de bu üç takım arasından birisinin önde bitireceğini varsayıyorduk, yani sonuçta bu açıdan bakılınca tahminim tuttu diyebiliriz ama Bursa az önce de söylediğimiz gibi aradan sıyrılıp bir mucize gerçekleştirdi.
Gelelim ayrıntılara, hakemlerimiz sezon boyunca çok eleştiri aldılar ama son haftalarda kendilerini topladılar. Hakemlerimiz için ne düşünüyorsunuz? Kesinlikle katılmıyorum. Hakemlerimiz kendilerini topladılar dediğiniz hafta hangi haftaya denk geliyor? Fenerbahçe – Beşiktaş maçı sonrasına. Yani bu ne demek? Yarıştan kopan Galatasaray ve Beşiktaş sonrasında hakemler kendilerine verilen görevlerini tamamlamış oluyor. Fenerbahçe bu iki rakibini egale ettikten sonra ne oldu ise her hafta inanılmaz hatalar yapan hakemlerimizin gözü bir anda açıldı ve hatalar ortadan kalktı. Sonuçta bu hakemlerimizin de şuçu değil. Balık baştan kokar demişler, eğer siz bir yerlere gelmek isteyen bir hakemseniz o dönem Federasyon tarafında kimin lobisi güçlü ise ona şirin gözükmek zorundasınız. Sözün özü hakemler bir yerlere gelebilmek adına ruhlarını şeytana satıyorlar yoksa tribünün en uzak köşesinden bile görülen bir hareketi, pozisyona en fazla 10 metre uzaktaki bir hakem arkadaşımızın görmemesi diye bir şey olamaz.
Yani, diyorsunuz ki çıbanın başı Federasyon. Kesinlikle, evet. Bu hakemleri kâğıt üzerinde maçlara kim veriyor? Merkez hakem kurulu. Peki, onu kim seçiyor? Futbol federasyonu. Federasyonu kim seçiyor, lobisi kuvvetli olan futbol kulüplerimiz. Yani, herkes ruhunu şeytana şatmış durumda. Koltuğundan olmamak için herkes kendine verilen görevi bir şekilde tamamlamaya çalışıyor.
Bu kadar basit mi? Evet, bu kadar basit. Bakın size bir örnek vereyim. Bundan yıllar önce Ali Aydın diye bir hakemimiz vardı ve bu hakem arkadaşımıza tüm futbol camiası güvenirdi. Gördüğünü çalar ve eyyam yapmazdı. Önemli bir maça çıkıldığında oyuncular Ali Aydın’ı görünce hem rahatlar hem de korkup sadece futbolu düşünürlerdi. Fakat sonra ne oldu? Önce o bol kırmızı kartlı Galatasaray maçı sonrası sarı kırmızı renklere ters düştü, sonra da herkesin hatırladığı şekilde iki sarı kartlı bir oyuncuyu sahada tuttuğu için işinden oldu. Peki, Ali Aydın’da çıkıp Fenerbahçe – Beşiktaş maçında Hüseyin Göçek’in yaptığı gibi maçtan sonra büyüklerine danışıp raporunda Bilica’ya sarı kartı penaltı pozisyonundaki tekmesi için değil de penaltı noktasını kazdığı için verdim dediği örnekte olduğu gibi ben o sarı kartlardan birini başka oyuncuya gösterdim dese ne olurdu. Hiçbir şey olmazdı, Ali Aydın’da ruhunu şeytana satanlar kervanına katılır, mesleğine devam ederdi ama o şeytana karşı çıkınca, düdüğünü asmak zorunda bırakıldı.
Hüseyin Göçek raporunda değişiklik mi yaptı? Hayır yapmadı, çünkü o normalde maçtan 5 dakika sonra yazması gereken raporunu her nedense 1 saat içinde yazabildi. Önce danışması gereken yerlere danıştı, onlardan izin ve fikir oldu, sonra komik bir açıklama ile sarı kartını açılan kuyu için gösterdiğini söyledi.
Peki, doğru söylüyor olamaz mı? Olamaz. Neden mi? Çok kötü bir maç yönetse de maç içinde gösterdiği doğru yanlış tüm kartların nedenini oyunculara açıklamalı olarak elleriyle gösterdi. 100 yılda bir kere yapılacak bir hareket olan kuyu kazma nedenli ile bir kart göstermiş olsa mutlaka onu da gösterirdi. Yani kart kesinlikle oyun içinde Bilica’nın yaptığı aksiyondan dolayı gösterildi.
Hazır konu o meşhur penaltı pozisyonundan açılmış iken , Bobo’nun Alex’in arkadaşı olduğu için penaltıyı atmadığı söylendi. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Bakın, bu tip oyunlar Beşiktaş’ın üzerinde yıllardır oynanıyor. Ne zaman bir oyuncu Beşiktaş’a faydalı olsa hemen saha dışından nedenler ile Beşiktaş’dan kopartılmaya çalışılıyor. Yıllar önce aynı oyun Pascal Nouma üzerinde oynandı, saha içinde rakiplerinin ayaklarını kıran, doping yapan, şike yaptığı mahkeme kararı ile kesinleşen oyuncuların bile almadığı bir cezayı elini şortuna soktu diye aldı. Deveye neren eğri diye sormuşlar, nerem doğru ki demiş. Nouma’nın yaptığı hareketin bir cezası tabiî ki vardır ama bu Türkiye liglerinin en ağır cezası olmamalıydı. Galatasaray’lı Hagi hakem Erol Ersoy’u saha içinde dövdüğünde bile böyle bir ceza almamıştı. Bobo olayına da işte bu pencereden bakabilirsiniz.
Yine aynı şekilde İbrahim Toraman ve Rüştü’de ağır bir şekilde maç satmak ile suçlanıyor. Bu konu da ne düşünüyorsunuz? Bu olay biraz farklı. Burada Aziz Yıldırım’ın şahsi olarak beğenmesem de bir yönetici zekası var. Trajik bir şekilde kaçan şampiyonluğun faturası kendilerine kesilmesin diye önce anons faciası sonra da bu. Bir kere insanlar Rüştü gibi bir insanın adını ağızlarına alırken bile 10 kere düşünmeliler. Rüştü Türkiye’nin çok üstünde bir oyuncu. Hem futbolcu kalitesi hem de kişiliği bizim ülkemize fazla geliyor. Çok net hatırlıyorum zamanında Rüştü Fenerbahçe’nin kalesinin korurken İnönü’deki bir maçta kapalı tribüne çağırılmış, o da gelip Beşiktaş seyircisine selam vermişti. O zaman Rüştü ile Beşiktaş’ın yakından uzaktan bir alakası yoktu. Sadece adam olduğu için bu övgüyü almıştı. Sözün özü Rüştü, hangi takımda oynarsa tüm spor camiası onu her zaman bağrına basar. Zamanında Lucescu’nun da dediği gibi “Köpekler istedi diye atlar ölmez!” Toraman da çok efendi ve dürüst bir oyuncu. Takımı için terinin son damlasına kadar savaşır. Kadıköy’deki maçta 90 dakika küfür yemiş olsa da böyle bir şey yapma ihtimali bile olamaz. O maçtaki şansızlığı olsa olsa ilahi adalet olur.
Aziz Yıldırım için çok zeki bir yönetici dediğiniz, hatta anons faciasını bile o yaptırdı dediniz. Böyle bir ihtimal olabilir mi? İhtimal mi? Kesinlikle öyle. İsterseniz kaseti geri saralım ve Kadıköy’deki Trabzonspor maçının son dakikalarına gidelim. Şampiyonluğa şartlanmış 55000 seyirci iyice gerilmiş ve göz göre göre kaçan şampiyonluğu seyrediyor. Maç bu şekilde biterse herkes biliyor ki, o sahada ne Daum ne de Fenerbahçe yönetimi kalır. Maçın en hararetli anlarda Aziz Yıdırım koltuğundan kalkıyor ve maçın son dakikalarını ne hikmet ise locadan seyrediyor ve ne yine büyük tesadüftür ki 2010 yılında olduğumuz bu günlerde Bursa’dan sahte gol haberi geliyor. Ben de maçları evimden seyrediyorum, spikerler Bursa’dan gol mü var acaba diyince, hemen elimdeki kumandadan diğer kanala geçiyor ve haberin yanlış olduğunu anlıyorum. Bunu anlamam en fazla 5 saniye sürüyor. Modernliği ile övünülen Şükrü Saraçoğlu stadında VIP tribünlerde sayacak olursak belki 1000 e yakın televizyon ve tribünlerde belki de binlerce radyo var. Böyle bir eyyam gol haberi gelmiş bile olsa bunun kontrol edilip hatalı olduğunun anlaşılması en fazla 10 saniye sürer. Bu gol haberinden sonra maç yaklaşık iki dakika daha oynanıyor. Maç bitiminde yönetimin şampiyonluk için hazırlanmış olduğu konfetiler makinelerden atılıyor. Aziz Yıldırım ve Fenerbahçe yönetimi ortadan kaybolduktan sonra gerçek anlaşılıyor. Böylece hem o an kurtarılmış oluyor hem de bir anda Aziz Yıldırım yine çok başarılı bir şekilde gündemi değiştirmiş oluyor. Bu arada olan Fenerbahçe taraftarına ve camiasına oluyor. Kendi yönetimleri gündemi değiştirmek ve koltuklarını kurtarmak adına kendi taraftarına yalan söylüyor. Seyirci şaşkın, kaçan şampiyonluğa mı üzülecekler, yoksa tüm Türkiye’ye rezil olacaklarına mı bilemiyorlar.
2010 yılı diyorsunuz, teknoloji diyorsunuz ama dünyanın önde gelen liglerinden olan Almanya’da da buna benzer bir trajedi yaşanmış. Burada da Aziz Yıldırım’ın parmağı var sizce? Oradaki olay bundan çok farklı. Sadece format olarak birbirine benziyor. Fenerbahçe örneğinde, olmayan bir golün anonsu yapılıyor, orda ise şampiyonluğa sevinen Schalke takımının sevinci Bayern Munih’in uzatmaların 4. dakikasında attığı gol beraberliği kurtarması ile sevinçleri kursaklarında kalıyor. Bu da trajikomik bir olaydır ama Almanya’daki örnekte atılmayan bir golün anonsu yok, sadece maçın son saniyelerinde gelen golün haberinin geç gelmesi var.
Fenerbahçe yönetimini eleştirdiniz. Peki, Yıldırım Demirören ve yönetimi için genel olarak negatif düşündüğünüzü biliyoruz ama kısaca yorumlarınız alabilir miyiz? Yıldırım Demirören’in iyi niyetini ve Beşiktaş’lılığı her zaman takdir ettim ama zaman içinde yaptığı hatalar her Beşiktaş’lı gibi beni de çok üzdü. Beşiktaş’ı sürüklediği borç batağından dolayı kendisine rakip bile çıkmadığı günlerde ben ortaya çıkıp; “Koskoca Beşiktaş camiasından bu gidişe dur diyecek bir kişi yoksa, ben sembolik olarak adaylığımı koyarım” diye açıklama bile yapmıştım. Buradaki amacım çıkıp başkanlığa aday olmak değil, attıkları zaman mangalda kül bırakmayan Beşiktaş’ın önde gelenlerine bir açık davetti. Hatta bu kongrede aday olan Murat Aksu ve yönetimi nezaket gösterip bir toplantısına bizleri çağırdığı zaman yazdığımız yazıdan dolayı Murat Aksu’nun, kongre sonrası Beşiktaş seyircisinin yönetime tepkileri maç içinde sürünce bunun takıma zarar verdiğini yazınca da Demirören’in adamı bile olduk. Konu Beşiktaş olunca ben babamı bile tanımam, Beşiktaş için doğrusu neyse çıkar kimseden çekinmeden kendimce düşündüklerimi söylerim. Beşiktaş camiasının karakterinde bu var. Herkesi ve her şeyi siyah ya da beyaz diye gruplandırıyorlar. Sanırım bu biraz da genlerdeki asilik ve isyancılıktan da geliyor. Bazen bu Beşiktaş’a zarar veriyor olsa da, yani doğrusu ne siyah ne beyaz doğru cevap gri olsa da, Beşiktaş bu. Umarım yeni yönetimdeki beğendiğim bazı isimler silik bir duruş sergilemeyip iyi niyetli ama ciddi anlamda başarısız Demirören’i daha önceleri olduğu gibi hatalı yollara sürüklemezler.
Sizin de, bildiğimiz kadarı ile zamanın da bir iş görüşmesi sırasında başınızda Beşiktaş’lılığınız ile bir hikâye geçmiş. Eğer sakıncası yoksa bizimle paylaşabilir misiniz? (Gülüyor) Evet, gençlik yıllarımda başımdan Beşiktaş’lı oluşum ile bir çok hikaye geçti ama bunlardan biri, yani sanırım sizin bahsettiğiniz bir iş görüşmesi sırasından oldu. Büyük bir firmanın satış müdürü olarak 3-4 mülakat geçirdikten sonra genel müdür ile anlaşmak üzere bir toplantı yapıyorduk. Her konuda anlaştıktan sonra genel müdür Beşiktaş’lı olduğumu öğrenince, “ Ben yanımda başka takım tutan adam istemem, gel seni de bu imza ile beraber Galatasaray’lı yapalım” diye aslında şaka yollu bir cümle söylemişti. Adamın yüzüne şöyle bir baktım, her şeyi söyleyebilirsiniz ama Beşiktaş’lılığıma laf söyletmem diyip odasını terk ettim. Sonra defalarda beni aramasına rağmen o işte çalışmadım. Gençlik işte, az önce de dediğim gibi Beşiktaş’ın geninde bu var, ya siyah görüyoruz ya da beyaz. Şimdi düşününce komik geliyor insana ama o zamanlar bunu da yapmıştık.
Söyleşimiz sırasında zaman zaman sert ama bir o kadar net açıklamalarda bulundunuz. Hepsi için çok teşekkürler. Son olarak önümüzde ki sezondan Beşiktaş adına beklentileriniz nelerdir? Sezonu erken açmak Beşiktaş adına bir handikap olabilirdi ama ben Mustafa Denizli’den dolayı bunun bir avantaja döneceğini düşünüyorum. Çünkü Denizli maalesef sezon öncesi hazırlığına ve hazırlık maçlarına gerektiği kadar önem vermiyor. Avrupa Kupalarından dolayı resmi maçlara sezon öncesi başlayacak olan Beşiktaş maçların adı resmi olduğu için bundan faydalanıp iyi bir hazırlık dönemi geçirebilir. Transfer de ise yine büyük isimler ortada dolaşmaya başladı ama bu isimlerin gerçek olabilmesi için en geç dünya kupasından önce resmi imzaların atılmış olması gerekiyor yoksa yine piyasada kendine yer bulamamış büyük riskler taşıyan oyunculara kalınacak. Umarız Beşiktaş’ımız için güzel bir sezon olur.
Sn. Erdal, Siyah Beyaz Aydınlık Günlerde Görüşmek Üzere Size de. Teşekkürler.
Karakartal mobil uygulamasıyla spor haberlerine herkesten önce ulaşmak için tıklayın